Türkiye’de siyasî partilerin mali kaynaklarının çok ciddi şekilde yeniden düzenlenmesi gerektiğini, Türkiye’de siyasal partilerin denetlenemediğini, Anayasa Mahkemesinin denetiminin çok yetersiz olduğunu, denetim bile sayılamayacağını, Mahkemenin denetim elemanının da bulunmadığını, Yargıtay Başsavcılığının ise bu konuda yani mali yönden denetim yaptırmadığını, siyasal partilerin hazineden bile aldıkları paranın trilyonları bulduğunu ancak, bunların tek olarak denetimi olmayan kuruluşlar olduğunu, Vali ve Güvenlik Güçleri ile konuştuğunu, Güneydoğu hadisesinin altında çok büyük menfaatler yattığını, Parlementer Hükümete kadar uzanan menfaatler olduğunu, çok ciddi şekilde Güneydoğu için kullanılmak üzere alınan silahların hangi kaynaklardan geldiğini, nasıl alındığını, kimlere ne şekilde verildiğinin incelenmesi gerektiğini, Güneydoğuda olayların devam etmesinden menfaatlenen çok üst seviyeli kişiler olduğunu bildiğini, mahalli olarak aşiretler, şeyhlikler, hakim sınıflar sistemi ile menfaat bağları olduğunu, oyların alınıp satıldığı, bunun da siyasî yozlaşmayı yarattığını, çünkü bu işin ekonomik bir sektör haline geldiğini, örneğin; Bakırköy Belediyesinde meclis üyeliklerinin ilk beş sırasına girmek için ödenmesi gereken paranın 3-5 milyar arasında değiştiğini, seçildikten sonra da bunun on mislini, In case you loved this post and you wish to receive more details concerning Escort DiyarbakıR i implore you to visit the website. yüz mislini çıkarttığı, siyasî partilerin artık Türkiyede en verimli işletmecilerinin bulunduğu yerler olduğunu,
"Tarık Ümit’in kızı olduğunu, babasının en son 2 Mart 1995 de Yaman Hakkı ile görüştüğünü, Yaman Hakkı’nın Kıbrıs Bankasındaki Müdür olduğunu ve babası ile bu bankaya ortak olduklarını, bankanın başka ortakları olup olmadığını bilmediğini, Babası Tarık Ümit’in 3 Mart 1995’te İstanbul Erenköy Divan Pastanesine gitmiş olduğunu, babasının bu pastaneye gittiğini orada çalışan garsonlardan öğrendiğini, babasının burada Ziya ve Ayhan isimli iki polis memuru ile buluştuğunu, bunu da Jandarmada Jitem’ci Assubay Ahmet Alatıntaş’tan öğrendiğini, bu iki polis memurunun İbrahim Ağabey seni evde bekliyor oraya gideceğiz dediklerini öğrendiğini, İbrahim’in İbrahim Şahin olup olmadığını bilemediğini, 4 Mart 1995 günü saat 13.30 sıralarında babasının otomobilinin Silivride bulunduğu yere gittiğini, Jandarmanın araştırmaya başladığını ve aracın plakasının sahte olması üzerine Jandarmada bir süre alıkonulduklarını, daha sonra Kadıköy Cumhuriyet Savcılığına giderek babasının hayatından endişe duyduğu için müracaatta bulunduğunu, babasının serbest ticaretle meşgul olduğunu, Kıbrıstaki bir bankanın ortağı olduğunu, son zamanlarda tek uğraştığı işin bu olduğunu, Almanyada yaşıyan bir ablasının bulunduğunu, babası Tarık Ümit’in kaybolmasından hemen sonra Mehmet Eymür’ün kendisini telefonla aradığını ve iki arkadaşını da İstanbul’a gönderdiğini, babasının kaybolmasında Korkut Eken’in rolü bulunduğunu, ifadeye gittiğine bunu belirtmesini söylediğini, Mehmet Eymür’ün de, Korkut Eken’in de babasının arkadaşı olduklarını, Jandarma JİTEM’den assubay Ahmet Altıntaş’ın Tarık Ümit ile ilgili bir çalışma yaptığını ve Avşar kederoğlu ismini sorduğunu, böyle bir şahsı o ana kadar hiç duymadığını, kendi duyumlarına göre babasının iki polis memuru ve ibrahim Şahin tarafından Abdullah Çatlı’ya teslim edildiği ve bir daha Tarık Ümit’in piyasaya çıkmadığını; Korkut Eken ile İstanbul Feneryolunda 10 dakika kadar görüştüğünü ve bu görüşmede Eken’in kendisine babasının yurtdışında bir görev yollandığını, söylediğini,
Tape No:5038, diyarbakır oruspu 27.05.2008 tarihinde saat:16.09 da M. Ü. Rektörü ile yaptığı görüşmede özetle; X Erkek Şahıs’ın "Mustafa bey şu anda rektörümüz makamında değil ama bi saniye ben sizi konferans görüştürmeye çalışıyım" dediği, M.Ali BALBAY’ ın "Tabi efendim tabi" dediği, Rektör’ün "Alo Mustafa hocam merhaba" dediği, M.Ali BALBAY’ ın "Saygılar hocam nasılsınız" dediği, Rektör’ün "valla iyiyiz bir kongremiz var uluslar arası onla uğraşıyoruz arkadaşlar var yurtdışından gelen" dediği, M.Ali BALBAY’ ın "ama ııı... çok aile dostu bir diye bileceğimiz hani İlhan Abinin benim hepimizin dostu bir profosör……(anlaşılmıyor) profosör Akın Y." dediği, Rektör’ün "Duydum hocamın ismini" dediği, M.Ali BALBAY’ ın "Bi şimdi sizde Tıp Fakültesi kuruyomuşsunuz" dediği, Rektör’ün "kuruyoruz" dediği, M.Ali BALBAY’ ın "Dekanlık için yani adaylardan biri olmak bile benim için diyo yani orayı çok arzu ediyor özeti ben sadece söylerim dedim ne olur benide yanlış anlamayın hani" dediği, Rektör’ün "ııı... Sayın SELÇUK’ un durumu nasıl hocam hep merak ediyorum yazmaya başlıyacak yakında umarım" dediği, M.Ali BALBAY’ ın "Gayet iyi haziran başında başlayacak hatta doktorlar haftada iki gün üç gün yaz dediler İlhan abi olamaz dedi şimdi ben dedi yarım yamalak olmasın başlamışken tam başlıyım dedi" dediği, Rektör’ün "ben bi bi rektörün özel misafiri olarak gelsin gitsin bekliyoruz yani biz onu özledik hahahahh(gülüyor)sayğılar sunuyuorum aloo aloo a kesildi galiba "dediği,