Milli İstihbarat Teşkilatının aslında devletin en önemli ve gerekli bütün ülkelerde olan bir teşkilatı olduğunu, In the event you liked this information in addition to you would want to obtain more information concerning buradan bilgi alın generously pay a visit to the web site. MİT’in 1960 yıllarına kadar sivil kişiler tarafından yönetildiğini,27 Mayıs ihtilalinden sonra asker kişilerin eline geçtiğini, süreç içerisinde MİT Müsteşarlığının Türk Silahlı Kuvvetlerinin bir kadro ve tayin makamı haline geldiğini ve bunun fevkalade yanlış olduğunu, bu kadronun Korgenerallerin tayin yeri haline geldiğini, tüm parti liderleriyle yaptığı konuşmalarda MİT Müsteşarlığının Başbakandan çok Genel Kurmay Başkanına bağlı ve yakın olduğunu değerlendirdiklerini,12 Mart ve 12 Eylül istihbaratını özel olarak yapmadığını söylediklerini, 12 Eylül döneminde bir tesadüf sonucunda arkadaşı olan bir kişinin bilgi vermesi üzerine öğrenmesine karşılık MİT’in tam bir sessizlik içerisinde olduğunu, buna karşılık, askeri sistemin bürokratik yapısının çok iyi çalışması sonucu kodlu olarak Başbakanlığa ertesi gün ihtilal yapacaklarını bildirdiklerini, bu nedenlerle de ne kadar Başbakana bağlı görülse de hiçbir şekilde Genel Kurmay’ın dışında kullanılamayacağını, ilk sivilleşme harekatının buradan başladığını, Müsteşarlığın boşaldığında önce Vecdi Gönül’ü, sonra Saffet Arıkan Bedük’ü yani sivil birisini bu göreve getirmek istediklerini, olmadığını, daha sonra teşkilattan olan Hiram Abbas’ı önerdiklerini ancak uygun görülmediğini, o zaman Teoman Koman Paşanın getirilmesi söz konusu olduğunu, kendisinin emekli olmasını ve bu teşkilatın başına getirilmesini istediklerini ancak onunla yapılan görüşmede asker olarak yükselmek istediğini, bunun içinde ordu komutanı olması gerektiğini ve kıta hizmetine çıkacağını, bu durumdu du en fazlaa 3 yıl için orada kalmasının söz konusu olduğunu ve atamanın yapıldığını, sivilleşme uzantısı olarak da Evren Paşa’dan Hiram Abbas’ı Müsteşar Yardımcılığına atama tavizini aldıklarını, onun atanması ile birlikte Nuri Gündeş’in kendisine gelerek ayrılmak istediğini söylediğini, ayrılmaması için ikna edemediğini, onun emekli olduğunu bunun da içeride hizipleşme olduğunu gösterdiğini, Hiram Abbasın son derece gözüpek, dürüst ve namuslu ve canını feda etmekten çekinmeyen bir kişi olduğunu teşkilatın böyle yetişmiş elemanları varken, Çatlılara ya da benzeri kişilere ihtiyacı bulunmadığı düşüncesinde olduğunu,
Resmî raporlara göre Atta, Prag'dan Newark Uluslararası Havalimanı'na uçtu ve 3 Haziran 2000'de geldi. O ay, Atta ve Şehhi kısa süreli olarak New York'daki otellerde kaldılar ve odalar kiraladılar. Cerrah, uçağı Newark, New Jersey'e indikten sonra 27 Haziran 2000'de Amerika Birleşik Devletleri'ne ulaşmıştı ve Cerrah, Şehhi ve Atta ile birlikte ABD'deki farklı uçuş okullarını aramaya karar vermişti. Uçuş okulları hakkında bilgi almaya devam ettiler ve 3 Temmuz 2000'de ziyaret ettikleri Norman, Oklahoma'daki Havacı Uçuş Okulu da dahil olmak üzere bazılarını kişisel olarak ziyaret ettiler. Günler sonra Şehhi, Cerrah ve Atta kendilerini Venedik, Florida'da buldular. Atta ve Şehhi, SunTrust Bank'ta hesap açtılar ve Halid Şeyh Muhammed'in Birleşik Arap Emirlikleri'ndeki yeğeni Ali Abdülaziz Ali'den banka havaleleri aldılar. 6 Temmuz 2000'de Atta, Cerrah ve Şehhi, Hızlandırılmış Pilot Programına dahil oldukları Venedik'teki Huffman Aviation'a kaydoldular. Atta ve Şehhi Florida'ya vardıklarında, başlangıçta Huffman'ın muhasebecisi ve karısıyla birlikte evlerinin boş bir odasında kaldılar. Bir hafta sonra kaba davrandıkları için ayrılmaları istendi. Atta ve Şehhi daha sonra Nokomis'te yakınlardaki küçük bir eve taşındılar ve burada altı ay kaldılar.
Abdullah Canan'ın aşiretine bağlı Karlı ve yanındaki Çatma köyünde sığınak olduğu şeklinde duyum gelince Emniyet ve MİT ile çalışmalar yapıldığını, özel harekatla birlikte amirlerinin ve komutanlarının bilgisi dahilinde yapılan operasyonda 4 teröristin öldürüldüğünü, sığınaklar tesbit edilerek bir miktar malzeme ve erzak temin edildiğini, o operasyon sonunda kapalı bir evin asker tarafından kurcalandığını ancak iddia edildiği gibi fazla miktarda tahribat yapılmadığını, bununla ilgili şikayet konusuna gelince: Mehmet Yüzbaşı'nın kendisine, şikayetten vazgeçeceklerini ve konuşma talepleri olduğunu söyleyince, kendisinin de bu konuda tedirginliklerini olmadığını, istedikleri kadar şikayette bulunabileceklerini söylediğini, köyde arama yapan komutanları da çağırarak aramayı yapanların onlar olduğunu belirtip tokalaşıp ayrıldıklarını, herhangi bir tehdit olayı olmadığını, Abdullah Canan'ın kendisiyle ilgili şikayette Yüoksekovada olmadığını ve Abdullah Canan namına başkası tarafından yazıldığını öğrendiğini, bu hususta Savcı Ayhan Kocabaş'ı da tehdit etmediğini o savcının bazı hareketleri nedeniyle ilçeden tayinen ayrıldığını, Abdullah Canan olayında işi tezgahlayan ve parayı alanın Kahraman Bilgiç olduğunu tahmin ettiğini, bunu Tugay Komutanının da söylediğini, Abdullah Canan'ın öldürüldükten 7 gün sonra bulunduğu halde cesedinin bozulmamasını da kış şartlarına bağladığını,